Dağcılık Haber ArşiviYakut ekibimizden Kadir Özkaya’nın Everest Base Camp yürüyüşüYapı Kredi Kağıthane Şube Müdürümüz ve Yapı Kredi Arama Kurtarma ekibinden Kadir Özkaya Everest Base Camp’e kadar olan tırmanışını gerçekleştirdi.Kadir Özkaya’nın anlatımı ile bu tırmanışı beğenilerinize sunuyoruz. Lise çağlarından beri, kampçılık, trekking, dağcılık hep hayatımın içinde olmuştur, zamanım elverdiğince ülkemdeki ve civar ülkelerdeki dağlık bölgeleri ve zirvelerini de gördüm, ancak en büyük hayallerimden biri Everest’e giden yoldu. Everest Ana kamp trekking faaliyeti yürüyüşçüler için en prestijli ve en yüksek trekking rotalarından. Bu faaliyeti ve anakampa giden yolu anlatmaya başlamadan önce, ilk durak Katmandu’dan biraz bahsetmek isterim. İsmi, çok çekici ve heyecan uyandıran bu şehri tanımlamak zor. İki ayrı uçta geziyorsunuz, mistik dünyanın zirvesi ve yoksulluğun dibi. Siz hangisini tercih ediyorsanız, o dünyada kaybolabilirsiniz bu şehirde. O anki psikolojinize göre şehir size rengarenk de gelebilir, tozlu sisli nefes alınamayan bir şehirmiş gibi de. Bu fotoğraf renkli ve eğlenceli, tanrılar için hazırlanmış bir sunak. İçinde meyveler, balıklar, sebzeler ve tatlılar hepsi bir arada. Tamamen alakasız, “tanrılar neyi seviyorsa onu alsın” diye sanırım.. Şehirde hayat kalabalık, Budizmi Hinduizmi, Hint Tibet Nepal kültürlerini bir arada deneyimlemek istiyorsanız doğru yerdesiniz. Yakın dönemde yaşanan depremden çok etkilenmiş olsa da, şehrin her yerinde mimari olarak gerçekten ilginizi çekecek, hayranlık uyandıracak yapıları görüyorsunuz. Bakışlarınız bir o tarafa bir bu tarafa, eliniz deklanşörde, gördüğünüz her kareyi saklamak ve yanınızda götürmek istercesine, bolca fotoğraf çekiyorsunuz. Hiçbir şeyi kaçırmak istemiyorsunuz. Bir tarafta tapınaklar, bir tarafta tanrılar, bir tarafta sunaklar, kalabalık insan topluluğu ve günün nasıl geçtiğini anlamak zor. Biraz zaman ayırıp, sadece oturup, bir süre sakince ortamı içine sindirme dte gerekiyor. Tavsiyem, sakin sessiz oturup sadece izleyin, dinleyin ve hissedin. Şehirde binalar kırmızı tuğladan, hatta havaalanına indiğiniz anda başlıyor bu kırmızı tuğla hakimiyeti. Alışkın olmadığınız tarzda bir hava alanına iniyorsunuz. Havalanı değil de, kırmızı kiremitlerden inşa edilmiş, yıllar öncesinden kalmış bir bina gibi çıkıyor karşınıza. O an anlıyorsunuz gerçekten farklı bir dünyaya geldiğinizi.
Ülkeye giriş kolay, kapı vizesi hızlı, hazırlıklarınızı önceden yaparsanız yüksek sezon haricinde çok sıra beklemezsiniz. Formu doldur, vize ücretini öde, pasaportunu makineye tarat, vizeni al…
Herşeye rağmen sokaklar rengarenk, her dükkanın önü eğlenceli, en dikkat çekici güzellik ise rengarenk boncuklar, sakejevalar. Bu dükkanlarda zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Biraz Budizm ve Hinduizme ilginiz de varsa eve çok büyük bir valizle de dönebilirsiniz. Şunu asla unutmayın; Bu yolculukta Buddha her yerde ve Stuba’ların 4 bir yanındaki gözleri her açıdan sizi izliyor.
Yemek ne var derseniz, ülkenin her yerinde hemen hemen aynı şeyleri bulabiliyorsunuz 2000 metrede de, 5000 metrede de aynı şeyler: Momo bir tür lezzetli mantı, noodle’ın her türlüsü, bolca patates kavurması, tibetian ekmek, dalbaht (mercimek, pirinç)…Porsiyonlar 1-1,5 USD civarı. Yukardaki bir çeşit yumurtalı patates kavurma, tadı nefisti.
Gezinin ikinci etabı yılların hayali; Lukla’dan anakampa. Lukla havaalanı dünyanın en tehlikeli havalimanları arasında en yukarıda. Uçuş çok eğlenceli, tehlike aklınıza hiç gelmiyor; taa ki uçağa bindiğinizde, size pamuk ikram ettikleri ana kadar... Pamuk kulak için, uçak içi gürültüyü önlemek amacıyla dağıtılıyor. Ancak ikramı ilk aldığınızda aklınıza gelen soru “n’oluyor ya” oluyor.
Uçuş önemli, eğer hava müsaade etmez ve bulutlar tepenizden gitmezse uçaklar maalesef Lukla’ya uçamıyor. Bu uçuşlar epey basit uçaklarla gerçekleşiyor. Basınç kontrolü olmadığı için de belli seviyeye kadar yükselebiliyorlar. Tabii, ortalaması 6.000 metre üstü olan bir bölgede 4000 mt yükselebilen uçaklarla seyahat yeterince heyecanlı. Asıl belirtmek istediğim, derin vadilerde, buluttan kaçan uçaklarla Lukla’ya uçuyorsunuz, bu buluttan kaçışı, dönüşte bizzat yaşamış biri olarak söylüyorum. Bununla birlikte dağların üstünden geçerken uçağın tekerlekleri neredeyse yere değecek kadar yakından geçiyorsunuz. Havanın bir de bulutlu olduğunu düşünün. Etrafınız yüksek dağlarla çevrili ve her an bulutlanma olabilir. Her şeye rağmen yaşanması gereken bir tecrübe. Lukla’ya indiğinizde çok hızlı bir şekilde uçağı terk ediyorsunuz, hemen diğer yolcular biniyor ve uçak hava alanından yine hızlıca ayrılıyor. Hava şartları hızlı değiştiği için günlerce sefer beklendiği oluyor. Bizim takvimimizde hiçbir aksama olmadı. Şansımız tüm faaliyet boyunca çok iyi gitti. Lukla çok güzel bir köy, masalsı. Hikayenin buradan sonrası harikalar diyarı. Tüm gezi masalsı bir havada ancak Lukla ve sonrasını anlatmak doğa sever birisi için gerçekten keyifli olmakla birlikte kelimelere dökmek zor. Lukla’da bir gece kalıp Everest anakamp için yerel rehberimizle buluştuktan ve brifingimizi aldıktan sonra yolculuğumuz başladı. Yollar bakımlı, köylerdeki binalar bakımlı, ağırlıklı olarak yeşil-beyaz ya da mavi-beyaz boyalı . Yol üstünde, her yerlerinde dua bayrakları asılı asma köprüler mevcut, belgesellerde, filmlerde izlediğiniz her şeyi bizzat yaşamanın hazzı çok ama çok farklı. Dua bayrakları 5 renk; anlamları ise , Mavi-gökyüzü, Beyaz-hava, Yeşil-vatan, Sarı-yeryüzü, Kırmızı-ateş. Yol boyunca üstünde duaların yazılı olduğu manewall’lar mevcut, bu duvarların hep solundan geçiliyorsunuz. Gördüğünüz her Mane’yi çeviriyorsunuz, inanç o ki,siz çevirdikce üzerindeki iyi dualar tüm dünyaya yayılıyor. Çok ama çok güzel bir bakış açısı; dua bayrakları üzerindeki dualar rüzgarlarla tüm evrene yayılıyor. İyi dileklerimiz her zaman tüm evrene ulaşsın. Taşıma işinde kullanılan eşekler ve katırlar var ama daha çok yak’lar ve nak’lar kullanılıyor. Konaklama da bahsettiğimiz bu çay evlerinde; minimum konfor beklentisiyle çok güzel ve yeterli. Lüks yok. Biz uyku tulumlarımızla uyumayı tercih ettik. Yatağın üstüne ser tulumu, çek fermuarı, uyu. Yemek olarak da şehirdekilerin aynısı buralarda da mevcut. Çorbalar, yumurtalar, noddle’lar, momolar, şekerli tibetian ekmek, pirinç ve sıcak içeçek çay-kahve ve bunların her türlü türevi mevcut. Çeşit çeşit noddle ve çorba seçebilirsiniz. Her malzemeyi karıştırarak,yemekleri modifiye edip istediğiniz şekle getirebilirseniz. Ve küçük bir ayrıntı Yak peyniri. Denemekte fayda var. Yemek konusunda asla zorluk çekmedik, çekeceğinizi de düşünmüyorum.
En ilgimi çeken şeylerden biri de yol boyunca doğaya birebir uygun çöp alanları mevcut olmasıydı ve çevresinde bir parça bile çöp yoktu. Elbette ki buraya gelen her ziyaretçinin ve yürüyüşçünün hassasiyetinin yüksek olmasından kaynaklanıyordu ancak yine de çok etkileyiciydi. Yol boyunca bazı köylerde giriş ücreti var. Bu giriş ücretleriyle köylerin bakımı, yolların bakımını yapıyorlarmış. Ayrıca Sagarmatha Milli Park girişinde de ücret mevcut.. İlgi çeken bir not, bize önce sosyal, sonra coğrafya derslerinde öğretilen, ülkemizde ve civarımızda orman sınırı 2000 metre civarı olduğudur. Ülkemizde de 2000 metre üzeri yükseklikte orman varlığına rastlanmaz. Bu bölgede ise ormanlar 4000 metreye kadar çıkıyor. Bu kadar doğayla ilgili ve iç içe olmama rağmen 2000 metre orman sınırı kafama kazınmış, çok ama çok ilgimi çekti. 4000 metre orman sınırını, yaşamış olmak, deneyimlemek, bana tatlı bir mutluk verdi. Sizleri ne kadar ilgilendirdi bilmiyorum ama, yazmak istedim . Taşıma ve transfer işleri, kabaca lojistik, bu bölgede çok zor ve zahmetli. Lukla’dan anakampa kadar taşıma işi yaklar ve/veya porterlarla oluyor. Helikopter şeceneğinden bahsetmiyeceğim çok maliyetli. Yaklar maximum 60 kg taşıyorlar, trekking porterları max 25 kilo taşıyor. Ancak yerel porterlar taşıdıkları kilo üzerinden para kazandıkları için 80-100 kiloya kadar çıkabiliyorlar. Konu hakkında duygusal bir yorum yapmayı tercih etmiyorum. En merak edilen yerleşim yeri Namche Bazaar, Giriş kapısı muhteşem. Rotadaki en büyük köy olan Namche Bazaar tam bir hayal diyarı, çok ama çok güzel bir yerleşim yeri. Vadinin içine yarım ay yerleşme şekli çok ama çok etkileyici, masalsı, ama gerçek. Bu köyde her şey mevcut, Her türlü ihtiyacı burada karşılayabilirsiniz. Burada birkaç günden fazlada geçirilebilir. Poliklinik, okul, marketler ve restaurantlar, cafeler mevcut.. Marketlerde herseyi bulabiliyorsunuz. Sosyalleşmek için en önemli durak burası, Dünyanın her bölgesinden gezginlerle burada tanışabilirsiniz. Dünyanın en yüksek İrishpub’ı da burada. Önemli bir ayrıntı; poliklinikte kontrol 50 usd civarı. Namche’den sonra, durak , dünyanın en yüksek manastırlardan biri olan Tengboche Manastırı. Manastır çok ilgi çekici,renkli. Hikayesi mistik; dev ayak izleri, uçan insanlar, dev ayak izinin aranması, bulunması, manastırın buraya kurulması, dedim ya hikaye ilginç. Ayrıntı isterseniz birçok internet sitesinde mevcut. Biz sabah ve akşam ayini göremedik, yakın bir köyde festival olduğu için manastır boştu. İçerde fotoğraf almak yasak, ancak manastırlarda ve benzeri yerlerde nakit bağış sistemi var. Mutlaka oluyor. Nakdi ver duan kabul olsun. Manevi yorumu sizlerde. Manastırın Girişi çok renkli ve enerji vericiydi. İçerden baktığınızda da dağların yüceliği çok etkileyiciydi. Yürüyüşte hersey çok keyifli, yükseklik arttıkça, doğal olarak biraz zorlaşıyor. Ancak zorluk seviyesi arttıkça daha da keyifli hale geliyor. Tek handikap yükseldikçe yemek fiyatları, su fiyatı artıyor. 1 usd ile başlayan su fiyatları 5 usd’ye kadar yükseliyor. Duş için, eritilmiş kar suyunundan elde edilen sıcak suyun 7 usd olduğunu gördük. İnternete ulaşımda da tarife aynı şekilde, yukarı doğru çıktıkça köyleri geçtikte, internet hizmetinin fiyatı da artıyor. Ancak dünyanın bu yüksekliğinde bu hizmeti almanın bedeli nasıl ölçülür bilmedim. Bu sebeble pahalı yada ucuz diye bir yorumum olmayacak. İnternete belli bir yüksekliğe kadar, şehirden aldığınız kartlarla ulaşabiliyorsunuz. Bunun yanında köylerin içinde kendi internet hizmetleri de mevcut, kart alıp internete ulaşıyorsunuz. Sözün kısası, ücreti verildiğinde her türlü hizmeti 5000 Metrede alabiliyorsunuz, tabi eldeki olanaklar dahilinde. Anakamptan önceki son yerleşim yeri Gorakshep, bir kasaba değilde, bir film platosundan kalan yerleşim gibi. Bir biri içine girmiş birkaç bina, ve köyün kenarında bir kum denizi. Filmlerde gördüğümüz Mars’ a benzeyen topraklar. Filmlerden çıkıp gelen, dünyada değilmişsiniz hissi Kumhu vadisi boyunca devam ediyor. Ve Anakamp; GorakShep’ten çok uzun ve sert olmayan, fazla yükselti almayan ama bu irtifa için tabi biraz da olsa yorucu olan bir rotayla, anakampa ulaşıyorsunuz. Sezon sonu olduğu için ana kamp boştu. Anakampı hissetmek çok ama çok güzeldi. Daha ötesi var mı? Elbette var. Ama benim hayalim anakampı görüp bu havayı solumaktı. Ben hayalimi gerçekleştirmenin mutluluğunu gerçekten yaşadım, yaşıyorum. Tekrar gider miyim? Cevabım, kesinle tekrar giderim.
Lukla çok güzel bir köy, masalsı. Hikayenin buradan sonrası harikalar diyarı. Tüm gezi masalsı bir havada ancak Lukla ve sonrasını anlatmak doğa sever birisi için gerçekten keyifli olmakla birlikte kelimelere dökmek zor. Lukla’da bir gece kalıp Everest anakamp için yerel rehberimizle buluştuktan ve brifingimizi aldıktan sonra yolculuğumuz başladı. Yollar bakımlı, köylerdeki binalar bakımlı, ağırlıklı olarak yeşil-beyaz ya da mavi-beyaz boyalı .
Yol üstünde, her yerlerinde dua bayrakları asılı asma köprüler mevcut, belgesellerde, filmlerde izlediğiniz her şeyi bizzat yaşamanın hazzı çok ama çok farklı. Dua bayrakları 5 renk; anlamları ise , Mavi-gökyüzü, Beyaz-hava, Yeşil-vatan, Sarı-yeryüzü, Kırmızı-ateş.
Yol boyunca üstünde duaların yazılı olduğu manewall’lar mevcut, bu duvarların hep solundan geçiliyorsunuz. Gördüğünüz her Mane’yi çeviriyorsunuz, inanç o ki,siz çevirdikce üzerindeki iyi dualar tüm dünyaya yayılıyor. Çok ama çok güzel bir bakış açısı; dua bayrakları üzerindeki dualar rüzgarlarla tüm evrene yayılıyor. İyi dileklerimiz her zaman tüm evrene ulaşsın. Taşıma işinde kullanılan eşekler ve katırlar var ama daha çok yak’lar ve nak’lar kullanılıyor. Konaklama da bahsettiğimiz bu çay evlerinde; minimum konfor beklentisiyle çok güzel ve yeterli. Lüks yok. Biz uyku tulumlarımızla uyumayı tercih ettik. Yatağın üstüne ser tulumu, çek fermuarı, uyu. Yemek olarak da şehirdekilerin aynısı buralarda da mevcut. Çorbalar, yumurtalar, noddle’lar, momolar, şekerli tibetian ekmek, pirinç ve sıcak içeçek çay-kahve ve bunların her türlü türevi mevcut. Çeşit çeşit noddle ve çorba seçebilirsiniz. Her malzemeyi karıştırarak,yemekleri modifiye edip istediğiniz şekle getirebilirseniz. Ve küçük bir ayrıntı Yak peyniri. Denemekte fayda var. Yemek konusunda asla zorluk çekmedik, çekeceğinizi de düşünmüyorum.
En ilgimi çeken şeylerden biri de yol boyunca doğaya birebir uygun çöp alanları mevcut olmasıydı ve çevresinde bir parça bile çöp yoktu. Elbette ki buraya gelen her ziyaretçinin ve yürüyüşçünün hassasiyetinin yüksek olmasından kaynaklanıyordu ancak yine de çok etkileyiciydi. Yol boyunca bazı köylerde giriş ücreti var. Bu giriş ücretleriyle köylerin bakımı, yolların bakımını yapıyorlarmış. Ayrıca Sagarmatha Milli Park girişinde de ücret mevcut.. İlgi çeken bir not, bize önce sosyal, sonra coğrafya derslerinde öğretilen, ülkemizde ve civarımızda orman sınırı 2000 metre civarı olduğudur. Ülkemizde de 2000 metre üzeri yükseklikte orman varlığına rastlanmaz. Bu bölgede ise ormanlar 4000 metreye kadar çıkıyor. Bu kadar doğayla ilgili ve iç içe olmama rağmen 2000 metre orman sınırı kafama kazınmış, çok ama çok ilgimi çekti. 4000 metre orman sınırını, yaşamış olmak, deneyimlemek, bana tatlı bir mutluk verdi. Sizleri ne kadar ilgilendirdi bilmiyorum ama, yazmak istedim . Taşıma ve transfer işleri, kabaca lojistik, bu bölgede çok zor ve zahmetli. Lukla’dan anakampa kadar taşıma işi yaklar ve/veya porterlarla oluyor. Helikopter şeceneğinden bahsetmiyeceğim çok maliyetli. Yaklar maximum 60 kg taşıyorlar, trekking porterları max 25 kilo taşıyor. Ancak yerel porterlar taşıdıkları kilo üzerinden para kazandıkları için 80-100 kiloya kadar çıkabiliyorlar. Konu hakkında duygusal bir yorum yapmayı tercih etmiyorum. En merak edilen yerleşim yeri Namche Bazaar, Giriş kapısı muhteşem. Rotadaki en büyük köy olan Namche Bazaar tam bir hayal diyarı, çok ama çok güzel bir yerleşim yeri. Vadinin içine yarım ay yerleşme şekli çok ama çok etkileyici, masalsı, ama gerçek. Bu köyde her şey mevcut, Her türlü ihtiyacı burada karşılayabilirsiniz. Burada birkaç günden fazlada geçirilebilir. Poliklinik, okul, marketler ve restaurantlar, cafeler mevcut.. Marketlerde herseyi bulabiliyorsunuz. Sosyalleşmek için en önemli durak burası, Dünyanın her bölgesinden gezginlerle burada tanışabilirsiniz. Dünyanın en yüksek İrishpub’ı da burada. Önemli bir ayrıntı; poliklinikte kontrol 50 usd civarı.
Namche’den sonra, durak , dünyanın en yüksek manastırlardan biri olan Tengboche Manastırı. Manastır çok ilgi çekici,renkli. Hikayesi mistik; dev ayak izleri, uçan insanlar, dev ayak izinin aranması, bulunması, manastırın buraya kurulması, dedim ya hikaye ilginç. Ayrıntı isterseniz birçok internet sitesinde mevcut. Biz sabah ve akşam ayini göremedik, yakın bir köyde festival olduğu için manastır boştu. İçerde fotoğraf almak yasak, ancak manastırlarda ve benzeri yerlerde nakit bağış sistemi var. Mutlaka oluyor. Nakdi ver duan kabul olsun. Manevi yorumu sizlerde. Manastırın Girişi çok renkli ve enerji vericiydi. İçerden baktığınızda da dağların yüceliği çok etkileyiciydi. Yürüyüşte hersey çok keyifli, yükseklik arttıkça, doğal olarak biraz zorlaşıyor. Ancak zorluk seviyesi arttıkça daha da keyifli hale geliyor. Tek handikap yükseldikçe yemek fiyatları, su fiyatı artıyor. 1 usd ile başlayan su fiyatları 5 usd’ye kadar yükseliyor. Duş için, eritilmiş kar suyunundan elde edilen sıcak suyun 7 usd olduğunu gördük. İnternete ulaşımda da tarife aynı şekilde, yukarı doğru çıktıkça köyleri geçtikte, internet hizmetinin fiyatı da artıyor. Ancak dünyanın bu yüksekliğinde bu hizmeti almanın bedeli nasıl ölçülür bilmedim. Bu sebeble pahalı yada ucuz diye bir yorumum olmayacak. İnternete belli bir yüksekliğe kadar, şehirden aldığınız kartlarla ulaşabiliyorsunuz. Bunun yanında köylerin içinde kendi internet hizmetleri de mevcut, kart alıp internete ulaşıyorsunuz. Sözün kısası, ücreti verildiğinde her türlü hizmeti 5000 Metrede alabiliyorsunuz, tabi eldeki olanaklar dahilinde. Anakamptan önceki son yerleşim yeri Gorakshep, bir kasaba değilde, bir film platosundan kalan yerleşim gibi. Bir biri içine girmiş birkaç bina, ve köyün kenarında bir kum denizi. Filmlerde gördüğümüz Mars’ a benzeyen topraklar. Filmlerden çıkıp gelen, dünyada değilmişsiniz hissi Kumhu vadisi boyunca devam ediyor. Ve Anakamp; GorakShep’ten çok uzun ve sert olmayan, fazla yükselti almayan ama bu irtifa için tabi biraz da olsa yorucu olan bir rotayla, anakampa ulaşıyorsunuz. Sezon sonu olduğu için ana kamp boştu. Anakampı hissetmek çok ama çok güzeldi. Daha ötesi var mı? Elbette var. Ama benim hayalim anakampı görüp bu havayı solumaktı. Ben hayalimi gerçekleştirmenin mutluluğunu gerçekten yaşadım, yaşıyorum. Tekrar gider miyim? Cevabım, kesinle tekrar giderim. Hikayeyi toparlayacak olusak, Anakamp dönüşünde artık yorgunluk ve yüksek irtifa etkileri had safhada olduğundan, yükseklik hastalığına tutulan, yorgunluktan konuşamayan insanları da görüyorsunuz. Biz çok ölçülü irtifa aldığımızdan sıkıntı yaşamadık. Ancak her şeye rağmen yükseklik hastalıklarının etkilerinden kurtaracak ilaçlar da mevcut. Yani çok çekinmeye gerek yok. İnsan vücudu her şeye alışıyor. Rota gerçekten çok güzel. Yürüyüş severler için güzel bir deneyim. Bunun yanında yükseliği test etmek isteyenler için gün ve hız olarak çok uygun. Bir zirve performansı gerekmediği ve yavaşça yükseldiğinizden vücüdunuz yükseliğe kolay alışıyor. Daha önce 4 kez 5000m seviyesi üzerine çıktım, karşılaştırdığımda bu yüksekliği deneyimlemek için Everest anakamp faaliyeti biçilmiş kaftan. Everest Basecamp benim hayalimdi. Yapılacaklar listesinden bir tanesini daha silmiş oldum. Muhteşem bir deneyimdi. Her fırsatta doğaya koşun. Saygı ve sevgilerimle.
Tüm Haber Arşivi |