Yazarlar Dursun TaparlıYelken Sporu ve Deniz Sevgisi ( I )Yapı Kredi Spor Kulübü Yelken Şube Sorumlusu Dursun TAPARLI, Kos ve Simi adalarına yelkenli bir tekneyle yapmış olduğu seyahatini bizlerle paylaşıyor.Birçok yelkenciden duyarsınız: "bir tesadüf eseri tanıştım ama tutkuya dönüştü"… Yelken dünyasına ileri yaşlarda katılma şansını bulan bizlere çok uygun bir söz. Futbol topunun peşinden yıllarca koşacağıma, denizlerde rüzgara karşı yelken bassaymışım keşke... Yapı Kredi Spor Kulübü Derneği olarak yelken sporunun sevdirilmesi ve yeni sporcular yetiştirilmesi amacıyla başlattığımız yelken faaliyetlerimizde, kısa sürede önemli bir aşamaya geldik. Yelken yarışlarımız, eğitim ve diğer aktivitelerin yer aldığı YKSK Web sitemizin bu sayfasında, yelken sporuna gönül vermiş, denizciliği ve denizi seven arkadaşlarımızın, gerek yarışlarla ilgili ve gerekse katıldıkları tatil amaçlı tekne gezilerindeki ilginç anılarını yazmalarını, fotoğraflarını koymalarını arzu etmekteyiz. Denizcilikte okumak kadar yaşayarak kazanılan deneyimlerin paylaşılması da çok önemlidir. Çünkü bunların bir başkasına mutlaka faydası dokunur. Kos-Simi ve Manos 20-27 Ağustos 2009 tarihleri arasında ''ARKADAŞIMIN TEKNESİ'' ile Yunan Adalarına yaptığımız geziden bahsetmekle ilk yazımızı ben başlatmak istiyorum. Çıkış Bodrum Yalıkavak'tan… Çatalada'daki deniz ve kahvaltı sonrasında rotamız önce Kos Adası… Resmi gümrük ve giriş işlemleri, sonra Kalimnos, Leros, Lipsos, Patmos ve Ege'nin meltemini pupadan alarak Bodrum'a dönüş. Rotamız böyle, ancak Kos adasına vardıktan sonraki gelişmeler ve hava koşulları tabiî ki bize bu rotayı uygulatmayacak… Kos adasında mevcut bir marina var, fakat yer bulmak çok zor. Öğlenden sonra, hele hele akşam saatlerinde hemen her adada bağlanma sorunu olduğu söyleniyor. En geç saat 14.00'e kadar gideceğiniz adada yer bulabiliyorsunuz. Ege kıyılarımızın ve koylarımızın gözünü seveyim. Hiç yer bulamayıp açıkta kaldım diyen tekne duydunuz mu? Biz de akşam saatlerinde gittiğimiz için kalenin yanınaki limanı tercih ediyoruz. Limanın bir tarafında balıkçı tekneleri var. Yatların bağlanabileceği kale tarafında yer bulamıyoruz. Barlar sokağının olduğu gürültülü ve kalabalık tarafta… Günlük tur yapan büyük teknelerin arasında bir yer bulup demir atıyor ve kıçtan kara bağlanıyoruz. Demir atmak durumundayız çünkü… Yunan adalarının neredeyse tüm limanlarında demir atılıyor, tonoz yok denecek kadar az. Erken gelen bağlanıyor o kadar. Büyük teknelerin döşediği 100 metreden fazla demirlere de dikkat etmek gerektiğini ise Kos limanında bir gün ve gece mahsur kaldıktan sonra yaşayarak öğreniyoruz. Limanın en hareketli ve gürültülü yerinde olduğumuzdan, barlardan çıkan gençlerin sabaha kadar süren sohbet ve muhabbetleri nedeniyle ilk gecemiz tabii ki sakin geçmiyor. Sabah minik trenle Hipokrat'ın doğduğu yerdeki arkeolojik eserler de dahil olmak üzere şehir turu yapıyoruz. Dönüşümüzde teknenin başında insanlar toplanmış bir şeyler yapıyorlar; hemen koşuyoruz… Yanımızdaki tekne çıkarken bizim zincirimizi de yerinden oynattığı için tekne geriye kaçmış ve kıçı beton iskeleye çarpıyor. Allahtan yandaki Tur teknesinden büyük bir balon araya konularak son anda teknenin fazla hasar görmesi önlenmiş. Oldukça titiz olan arkadaşımın gelin gibi üzerine titrediği teknesindeki bu küçük ezilmeler nedeniyle tabiî ki morali bozuk.. Bu olaydan 2 ders çıkardık… Öncelikle teknede kıçtan kara yapılacağı zaman kullanılmak üzere 2 adet büyük balon usturmaça bulundurmak ve gerekli emniyeti sağlamadan tekneyi asla yalnız bırakıp gitmemek. Tıpkı koylara demir bırakıp alargada kalındığı zaman da bir anda herkesin birlikte denize girmemesi gerektiği gibi… Marina dışına çıkıldığında, teknede gerektiğinde önlem de alabilecek kadar tekneyi bilen bir kişi daima bulunmalıymış… Kalenin bulunduğu rıhtımda boş yerler var ve daha emniyetli . Bir gece daha kalacağımız için karşıya bağlanalım diyoruz. Derinlik en fazla 20 metre ve bizim arkadaş ısrarla 90 metre demir bırakıyor. Oysa derinliğin en fazla 4 katı kaloma bırakmak yeterli. Kıçtan kara bağlanıyor ve akşam yemeği için Türk köyüne gidiyoruz. Beklediğimiz ilgi yerine ırkdaşlarımızın bize sevimsiz gelen davranışları nedeniyle erkenden tekneye dönüyor ve sakin bir gece geçiriyoruz. Sabah kahvaltıdan sonra hareket edeceğiz, ancak rotamızda bulunan Kalimnos ve kuzeyinden gelen haberler iç açıcı değil. Televizyonda 25-30 knot rüzgar ve 3-4 metre dalga haberleri gelince kuzeye çıkıp denizden dayak yemek yerine güneye Simi'ye gitmeye karar veriyoruz. Bu arada, Gümrük işlemlerini yapan Muratti Acentası ile temastayız. Kos'tan çıkış işlemlerimizi yapmak üzere evraklarımızı verip işlemleri tamamlatıyoruz. Laf aramızda Acenta sabibi (Murat) Türk olmasına Türk de bize pek itimat vermediğini de söylemeliyim. Palamar alıp zincir topluyoruz. 40 metre, 50 metre, 60 metre.... 25 metre kala zincir gelmiyor, artık takılmışız.. Üstümüzde başka bir teknenin zinciri var. Yerimize tekrar dönüp bağlanıyoruz. 2 saat saat sonra bir deneme daha; sonuç aynı... Yanımızdaki 4- 5 tekneden meraklı bakışlar… Sonra öğreniyoruz ki bir gün önce bizim bağlandığımız kıyıda duran ve Bodrum'a günlük tur yapan KOSTAKİS adlı koca tekne, zincirini hepimizin üzerine bir güzel sermiş, onlar da bizim gibi hapis. Teknedekilerle görüşmeler, Liman Polisine şikayetler hiçbir şey KOSTAKİS'i yerinden oynatamıyor… Biz bir gece daha Kos'tayız arkadaşlar. Ertesi sabah 8.45 'te demir alacak olan KOSTAKİS'i bekleyeceğiz… Koca bir gün Limanda üstüste atılmış zincirlerden kurtulma çalışmalarını ve iki tekne yanımızdaki Tur teknesinin zincirine dümen palasını takan güzelim bir motoryatın kurtulma çabalarını izliyoruz. Yardım edenler de yine Tur teknesinde çalışan bizim Türk gençleri… Sabah heyecanla KOSTAKİS'in zincir toplamasını izliyoruz. Bizim zincirin üzerinden geçerken titreşimi hissediyor ve arkasından vira bismillah biz de palamar çözüyor zincir topluyoruz. Tam 92 metre zincir topladıktan sonra Kos limanından çıkıp burnumuzu güneye çeviriyoruz. Kerterizimiz tam karişımızdaki Datça burnu. 2,5 saatlik yelken sonrası Klymnos'ta, yani Türkiye'deyiz. Zincir bırakıp alargada kalıyoruz. Denizin hası burada… Benim Ege'de favori yerlerimden birisi; muhteşem bir koy… Suya atıyoruz kendimizi, morallerimiz yerine geliyor. Burası gecelemek için pek uygun değil. O nedenle geceyi 1,5 saatlik mesafedeki Hayt Bükü'nde geçireceğiz. Büyük Usta Sadun Boro'nun kitabında Hayt Bükü için çok güzel bilgiler okuyoruz. 6 teknelik iskelesi var ve biz de Köy muhtarlığının kontrolundaki bu iskeleye 6'ncı tekne olarak kıçtan kara bağlanıyoruz. Hemen yanımızdaki teknede iki tane genç kız rahat hareketleriyle dikkat çekiyor. Teknede orta yaşta hatta biraz da üzerinde 3 erkek var..!! .. Biraz konuşunca Antalya eşrafından olduklarını öğreniyoruz. Benim arkadaş da Antalyalı .. Müşterek tanıdıklar vs. neredeyse akraba çıkacaklar. Tabii durum bu noktaya gelince kızlar yok oluyor ortadan.!.. Akşam yemeği için sahildeki birkaç lokantadan en kalabalık olanını seçiyor ve balık pazarlığımızı da yapıyoruz. . Garsonlar çok sıcakkanlı, bize arsa bile gezdiriyorlar.. Kumsala atılmış masada güzel bir akşam yemeği, ülkemin lezzetli baklıkları ve sıcak kanlı garson Cemal'in sohbeti ile Hayt Bükü'nde güzel bir gece geçiriyoruz. Sabah kalktığımızda yanımızdaki tekne yok. Erkenden gitmişler.!. Allahtan ki gitmişler, yoksa bizim arkadaşın gözleri Hanım'ı tarafından oyulacak..!! .Kahvaltı ve deniz sonrası garson Cemal'in Simi Duty Free'sinde çok ucuz olduğunu söylediği iki şişe JACK DANİEL's viski siparişini de alarak Hayıt Bükü'nden ayrılıyoruz. Simi buradan 1,5-2 saatlik mesafede ve akşam saatlerinde SİMİ'deyiz. Küçük ama doğal ve şirin bir liman… Denizden muhteşem bir görüntüsü var, evler tek tip, limanın iki yakasına tekneler demirliyor. Ortası belli ki çok derin ve zincirlerin üst üste gelme riski burada da var. Rüzgara rağmen sorunsuz bağlanıyoruz. Yanımızdaki teknelerin çoğu Türk, zaten herkes birbirine yardım ediyor. Yazımın başlığını KOS, SİMİ ve MANOS diye yazmıştım. Kos ve Simi'yi anladık ta bu Manos da neyin nesi diyebilirsiniz… Manos işte buradaki meşhur bir meyhanenin adı.... Daha doğrusu sahibinin adı… Sabah programımızda Simi Limanından çıkışta, Sancağımızdaki ilk koyu olan Pedi var. Kos Adasından ayrılırken aynı zamanda Yunanistan'dan da çıkış yapmış durumdayız. Yani anlayacağınız. Simi'de kaçak dolaşıyoruz. Onun için artık Türkiye karasularına geçme vakti geldi, hatta geçti bile… Yola çıkıyoruz, ancak GPS ve Oto pilot göstergelerinde bir anormallik var. Aralarında 40 derecelik anlamsız bir fark söz konusu... Telaşlanacak bir durum yok. Bu bölgeyi ezbere biliyoruz, ancak bu yepyeni cihazların arızalanması arkadaşımı rahatsız ediyor. Telefonla Ray Marin Servisi aranıyor. Hisarönü Martı Marina'da Kalibrasyon yapabileceklerini söylüyorlar. Hadi bakalım rotamız tam karşımızdaki Hisarönü Körfezi... Tabii bu durumda akşam nereye gideceğimiz de belli, her nedense! SELİMİYE KÖYÜ ve SARDUNYA restaurantta MUHAMMED'in lagos balığını yemek mecburiyetinde hissediyoruz kendimizi..!!!. Geniş apaz rüzgar, yelkenler fora, 3,5 saat yolumuz var. Öğleden sonra Martı Marinadayız Hanımlar ve yaşı küçük kendi oldukça gelişmiş CEM, Kızkumu'nun yakınlarında kendilerini hemen denize atıp, "siz kalibrasyonunuzu yapın" diyorlar. Teknik görevlilerin üstün gayretleriyle ve marinanın önünde 15 tur daire çizerek yaptıkları kalibrasyon ayarları sonuç vermiyor. Tamiri orada mümkün değil, artık iş Bodrum'a kaldı. Hanımları ve CEM'i denizden toplayıp 45 dakikalık mesafedeki Selimiye Köyü'ne rota tutuyoruz. Sardunya karşımızda, ancak iskelesinde yer yok. Köyün 2 sene önce yaptırdığı, ancak bana göre körfezin yakın gelecekte kirlenmesine neden olacak, marinasına kıçtan kara bağlanıyoruz. Akşama Sardunya'da yerimiz ayrıldı bile… Tabii ki sonrasını anlatmıyorum. Arif olanlar ve bu bölgeyi bilenlere tarif gerekmiyor. Sabah yolumuz hayli uzun… Hayt Bükü'nde geceleyip garson Cemal'in iki şişe Jack Daniel's viskisini de vereceğiz. Ancak köyün 6 teknelik iskelesinde bu kez yer yok. Alargada kalmak pek güvenli değil. Cemal hakkını kaybediyor tabii ki… Teknenin pruvası hemen 1 saat batıdaki Palamut Bükü'ne dönüyor. İki sene önce de kiraladığımız 2 ayrı tekne ile arkadaşımla buraya gelmiştik. Bize palamar atan çocuğu tanıyoruz. Bayağı büyümüş. Akşam yemeği elbette SAKALLI'da… Önceki seyahatimizden tanıyoruz. Usta denizci Sadun Boro bile kitabında yazmış. Ancak gel gör ki servis de mezeler de kötü... Izgara sipariş edilen Lagos balığı bile buğulanmış olarak geliyor masamıza, pes artık. Seyahatimizin son gecesi… Sabah erken kalkacağız ve yolumuz uzun… 20.09.2009 Dursun TaparlıYKSK Yelken Şubesi Sorumlusu Yazarı Tanıyalım Yazarın Tüm Yazıları Yazarın E-posta Adresi |