Yazarlar Bora Büke

Bora BÜKE'nin kaleminden...

Aysel, git başımdan..!
Foto Galeri /

Sayısız şair, düşünür ve yazın adamı onun tanımını yapmış olsa da, benim en çok hoşuma giden tanımlamalardan biri,  20. yüzyıl Batı şiiri sanatının en büyük temsilcilerinden olan Rainer Maria Rilke tarafından yapılmıştır:

“Şair, ıssız bir adada kalmış olsa da, rüzgarın biraz sonra sileceğini bilse dahi kumsaldaki kumlara mısralarını yazan adamdır.”

Attila İlhan da işte öyle adamlardan biriydi...

Beşiktaş’ta oturduğumuz yıllarda, Beşiktaş’ın o her zaman kalabalık olan sokaklarında, sırtında kalın ceketi, boynunda atkısı, başında çoğu zaman yan yatmış, genelde atkısıyla aynı renkten ve kendisiyle adeta özdeşleşmiş o kaptan kasketi ve koltuğunun altında içinde çalışma dosyaları olan deriden yapılmış çantasıyla tek başına yürürken rastlardım ona...

Heyecanlanırdım onu her gördüğümde... İnsan nasıl heyecanlanmaz; o, yaşadığım dönemin şiir krallığının taçsız kralıydı benim için... Çoğu şiiri ezberimdeydi...

Öyle şiirlerdi ki bunlar, neredeyse her bir dizesi, önce doğrudan beyninizi hedef alır, oradan damarlarınız vasıtasıyla kalbinize kadar iner ve sonra da tıpkı bir mızrak gibi yüreğinize saplanıverirdi...

Onun şiirlerini mırıldana mırıldana peşinden giderdim... Çoğu kez Beşiktaş Çarşısı’nın hemen girişinde karşılaşırdık... Mevsim, genelde sonbahar olurdu. Ihlamurdere Caddesi’nden Deniz Müzesi’nin önüne sahile iner, oradan -bilenler bilir- sonradan kaldırılan eski Kamyon Pazarı’na şöyle bir uğrayıp, o her iki tarafı da ağaçlıklı yoldan Ortaköy’e doğru ağır adımlarla yürürdü... Ben de peşinden tabii ki... Sonra, onu oralarda bırakır, yine şiirlerini mırıldana mırıldana tekrar geriye dönerdim Beşiktaş’a doğru...

Her türlü ruh durumunuza uygun dizeleri kolaylıkla bulabilirdiniz Attila İlhan şiirlerinde... Buram buram; aşk, tutku, kara sevda, ayrılık, kavuşma, hasret, gerilim, hüzün, isyan, kavga, kent yaşamı, köy yaşamı, Paris, İzmir, İstanbul kokardı dizeleri...

Aşık mısnız ya da kara sevdaya mı tutuldunuz, Attila İlhan imdadınıza koşardı hemen o  olağanüstü lezzetteki dizeleriyle, mesela, “Üçüncü Şahsın Şiiri”nde:

“gözlerin gözlerime değince / felaketim olurdu ağlardım / beni sevmiyordun bilirdim / bir sevdiğin vardı duyardım / çöp gibi bir oğlan ipince / hayırsızın biriydi fikirimce / ne zaman karşımda görsem / öldüreceğimden korkardım / felaketim olurdu ağlardım /.../”

İstanbul’a isyanlarda mısınız; kızıyor musunuz bu kente, ciğeri beş para etmeyenleri bile el üstünde tuttuğu halde size yeterince sahip çıkmadığı için, açardınız bir başka Attila İlhan şiiri olan “İstanbul Ağrısı”nı, merhem olurdu yaralarınıza:

“/.../ ulan yine sen kazandın istanbul / sen kazandın ben yenildim / kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar / yine emrindeyim /.../ ulan bunu sen de bilirsin istanbul / kaç kere yazdım kimbilir / kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken / 1949 eylül’ünde birader mırç ve ben / sokaklarında mohikanlar gibi ateşler yaktık / sana taptık ulan / unuttun mu / sana taptık”

O İstanbul, elinizden tutup sizi önce Beyoğlu’na götürür, oradan da Tünel’e doğru indirir. Ortalarda bir yerlerde Kallavi Sokağı’nı görürdünüz İstiklal Caddesi’nde ve yine Attila İlhan dizeleri çıkardı karşınıza “Belma Sebil” şiirinde:

“seni ben kallavi sokağı’nda gördüm / sen beni görmedin görmedin / kapıları çaldım adını sordum / söylemediler öğrenemedim / seni ben kallavi sokağı’nda gördüm / bir daha görmedim bilmedim / belma sebil adını yakıştırdım / aklıma geldikçe her sefer / gözlerinin mavisini bitirdim / saçlarının siyahına başladım /.../”

Tünel’den Tepebaşı’na, oradan da Haliç’e inerdiniz yürüyerek ve ansızın bir vapur cinayetine tanık olurdunuz Attila İlhan’ın o gerilim ve gizem kokan “Cinayet Saati” şiirinin dizelerinde:

“haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi / demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu / dört bıçak çekip vurdular dört kişi / yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu /.../ sarhoştum kasımpaşa’daydım / vapuru onlar vurdu ben vurmadım / cinayeti kör bir balıkçı gördü / ben vursam kendimi vuracaktım”

Haliç’ten Fatih’e doğru uzanır ve birdenbire kulaklarınızın pasını silercesine, yoksul bir gramofon sesinin, Fatih’in arka sokaklarından birindeki eski bir evin penceresinden yankılanmakta olduğunu işitirdiniz “Ben Sana Mecburum” adlı o emsalsiz şiirde:

“ben sana mecburum bilemezsin / adını mıh gibi aklımda tutuyorum / büyüdükçe büyüyor gözlerin / ben sana mecburum bilemezsin / içimi seninle ısıtıyorum /.../ fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor / eski zamanlardan bir cuma çalıyor / durup köşe başında deliksiz dinlesem / sana kullanılmamış bir gök getirsem / haftalar ellerimde ufalanıyor / ne yapsam ne tutsam nereye gitsem / ben sana mecburum sen yoksun /.../”

Velhasıl, İstanbul Attila İlhan’la, Attila ilhan da İstanbul’la özdeşleşmiştir adeta... Çoğu yerine Attila İlhan dizelerinin gölgesi düşmüştür bu büyülü kentin ve düşen o gölgeler ayrı bir tat katmıştır bu yorgun kentin sokaklarına, duvarlarına, evlerine ve hemen hemen her yerine... Ve hatta bu kentte yaşayanların belleklerine...

Attila İlhan, her şair gibi biraz şövalye ruhludur da... Onun bu ruhunu “Aysel Git Başımdan” şiirine yansımış duygu yoğunluğunda kolaylıkla görebilirdiniz:

“aysel git başımdan ben sana göre değilim / ölümüm birden olacak seziyorum / hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim / aysel git başımdan istemiyorum / benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün / dağıtır gecelerim sarışınlığını / uykularımı uyusan nasıl korkarsın / hiçbir dakikamı yaşayamazsın / aysel git başımdan ben sana göre değilim / benim için kirletme aydınlığını / hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim /.../ aysel git başımdan ben sana göre değilim / ölümüm birden olacak seziyorum / hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim / aysel git başımdan seni seviyorum...”

Kendini, işte böylesine taparcasına sevdiği bir kadına layık bulmadığı için kendinden uzaklaştırmaya çalışan şövalye ruhlu bir şairdir o... Söyleyin lütfen, kaçımız yapabilir ya da bırakın yapmayı, en azından aklından geçirebilir bu fedakarlığı günümüzde?

O, savaşın değil, barışın şairidir aynı zamanda... Hiç yaşanmamasını arzu ettiği savaşları, yaşadığı dönemin bir realitesi olarak, bir şair duyarlılığıyla şiirlerine aktardığında dahi, savaşanlar, radyodan yükselen güzel bir türkü eşliğinde, siperden sipere ateşi tıpkı bir kadeh gibi tokuştururlardı, “Lili Marlen” şiirinde de örneği görüldüğü üzere:

“akşam olur / mektuplar hasretlik söyler / zagrep radyosu’nda lili marlen türküsü / siperden sipere ateş tokuşturanlar / karanlıkta dem çeken /  ishak kuşu /.../”

Şiirlerinde isyankardır Attila İlhan... Ama, onun, dizelerinden bir çığlık gibi yükselen itiraz söyleminde ve bu söylemden kaynaklanan isyanında bile, o her zamanki zarafet ve asalete tanıklık eder ve imrenirdiniz bu büyük şaire... “Emperyal Oteli” şiiri, bunun yine tipik örneklerinden birini gözler önüne serer tüm çıplaklığıyla:

“ben hiç böylesini görmemiştim / vurdun kanıma girdin itirazım var / sımsıcak bir merhaba diyecektim / başımı usulca dizine koyacaktım / dört gün dört gece susacaktım / yağmur sönecekti yanacaktı / sameland seferden dönecekti / duvardaki saat duracaktı / kalbim kendiliğinden duracaktı / ben hiç böylesini görmemiştim / vurdun kanıma girdin itirazım var /.../”

Attila İlhan, aynı zamanda, yaşadığı dönemin sorunlarına da oldukça duyarlı bir şairdir. Kendisi gibi bir şair olan ve fakat divan tarzında gazeller yazan babası Bedri İlhan’a ithafen yazdığı “Tarz-ı Kadim” başlıklı şiirinde, onun şiir tutumunu yadsırken, aynı zamanda da, babasının şahsında, toplumsal duyarlılıktan yoksun şiirler kaleme alan diğer tüm şairlere de bir eleştiri getirmektedir aynı zamanda:

“olmuyor neyleyim / olmuyor velinimetim efendim / olmuyor yirminci asırda / tarz-ı kadim üzre gazeller söylemek / beşiktaş’a yakın hanesi yerle yeksan oldu nedim’in / baki o enis-i dilden / bir yahya kemal kaldı hal-i hazırda / ayıptır efendim iç bade güzel sev demek / var ise akl-ü şuurun / ayıptır bu zamanda yar deyip yar işitmek /.../”

Bu örnekleri, kendi şiir zevkinize göre dilediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz. Nihayetinde, feleğin çemberinden sayısız kere ve her seferinde de alnının akıyla geçebilmeyi başarmış Attila İlhan tarzında ve çapında derinliği olan bir şairin tüm külliyatı gözönüne alınırsa, o külliyatın, bu mütevazı yazının içerik ve boyutunu katbekat aşacağı malumlarınızdır.

Biz, burada sadece, o külliyattan, rüzgarıyla, ruhumuzun ve gönlümüzün o ince tellerini titreten ve hem yüreğimiz ve hem de kişisel tarihimizde kalıcı izler bırakan birkaç seçkin örneği sizlerle paylaşmakla yetinmek durumunda kaldık...

“Duvar”, 1948 yılında yayınlanmış onun ilk şiir kitabının adıdır. Biraz Attila İlhan’a biraz da Nazım Hikmet’e öykünerek “Duvar” başlığını koyduğum bir şiir kaleme almıştım vaktiyle... Serde, şairlik var demeyelim de -o büyük şairlere haksızlık olur çünkü ve haddimi de, harcımı da aşmış olurum-, şiire karşı bir heves var ne de olsa...

2003 yılının Ekim ayında, yani ölümünden tam iki yıl önce, Beylikdüzü’ndeki Kitap Fuarlarından birinde, tüm seti kitaplığımda bulunan şiir kitaplarından birini, “Sisler Bulvarı” adlı şiir kitabını imzalatmak için kuyruğa girmiştim. Sıra bana gelip elimdeki şiir kitabını “bora’ya dostça...” notu düşüp imzaladıktan sonra kısa da bir sohbetimiz olmuştu şiirlerine hayran olduğum o büyük şairle...

Sonrasında, yanımda götürdüğüm kameramla fotoğrafını çekmek için de izin istemiştim. Bana hem izin vermiş ve hem de kendisini fotoğraflarken poz verme nezaketini de göstermişti. Bu yazımla birlikte sizlerle paylaşmış olduğum bu fotoğraf, o unutulmaz günün anısı olarak bende değerli bir hatıra olarak kalan o fotoğraflardan sadece birisidir.


Fotoğraf çekiminin ardından da, “Duvar” başlıklı o şiirimin yazılı olduğu, cebime koyarken özenle katladığım ve bir nüshası hala bende duran o kağıdı cebimden çıkartmış ve kendisine takdim etmiştim. Okumuştu. Günün birinde yayınlarsam izniniz olur mu, diye sormuştum mahcup bir şekilde... Elbette, diye yanıtlamıştı beni...

Kısmet bugüne imiş. Aşağıda yer alan “Duvar” başlıklı bu şiir, tarafımca kaleme alınmış ve yayınlanması için de, bir Kitap Fuarı’nda, yukarıda anlatıldığı haliyle, Attila İlhan’dan çekinerek de olsa izninin alınmış olduğu bir şiirdir:


“kalbini çevreleyen duvarları
öylesine dayanıklı
                       taşlarla
                                örmüşsün ki
ne vakit fethe kalkışsam
                                o diyarları
hep kan revan içersinde
                            kalıyor
                                     bedenim

günün birinde korkarım ki
-ceylan bakışlı sevgilim-
bu ağır
          dar-be-le-re
                         dayanamayarak
ve tıpkı kasırganın önüne kattığı
bir yaprak gibi savrularak
ayaklarının dibine yığılıp
                             kalacak
                                      cesedim...”


Eski yılın son demlerini yaşadığımız ve kendimizi, yeni ve taptaze bir yılın o heyecan verici çekiciliğine hızla kaptırdığımız bu günlerde, siz değerli okurlarımıza ve dostlarımıza şiirle seslenmek istedik.

Temennilerimiz o yönde olmasa bile, yeni yılın getirecekleri her zaman için iyilikler, güzellikler ve ışıltılı günler olmayabilir... Zaman zaman ummadığımız ve beklentilerimizle hiç de örtüşmeyen olaylarla, insanlarla ya da durumlarla da karşılaşabiliriz. İşte öyle anlarda, inanın, şairler ve onların eşsiz dizeleri hemen imdadımıza yetişiverir...

Kaderin, elindeki kartları her daim adil dağıtma gibi ilahi bir prensibi yoktur maalesef... Hayatımızın bazı dalgalı dönemlerinde, talih, sabrımızı test etmeye kalkışabilir... Yaşanacaklar öyle hayal edilmese de, bazen öyle kör karanlıklarla karşılaşabilir ki insanoğlu, o derin ve  kapkaranlık kuyulardan gün ışığına tekrar çıkabilmek adına, bir şairin yazmış olduğu minicik bir dize, an gelir, yeniden aydınlığa tırmanmamıza olanak sağlayacak sihirli bir ip vazifesi görebilir bizler için...

Ve emin olun, ondan başka tutunacak hiçbir şey de olmayabilir çevremizde...

Bu yüzden, siz siz olun, yeni yılda, gerekiyorsa aç kalın, susuz kalın, ama ruhunuzu ve gönlünüzü aydınlatacak şiirlerden ve yine o ruha hitap eden şairlerden, ki sizin için olanı mutlaka vardır, sakın ola ki mahrum bırakmayın kendinizi...

Mutlu yıllar...


Bora BÜKE
Yapı Kredi Spor Kulübü Derneği
Sosyal Aktiviteler Yöneticisi ve Web Sitesi Editörü

Yazarı Tanıyalım Yazarın Tüm Yazıları Yazarın E-posta Adresi