Yazarlar Bora Büke

Bora BÜKE'nin kaleminden...

Bora BÜKE’nin kaleminden “Sevgililer Günü”ne özel…
Bora BÜKE'nin kaleminden...
Bora BÜKE'nin kaleminden...
Bora BÜKE'nin kaleminden...
Bora BÜKE'nin kaleminden...
Bora BÜKE'nin kaleminden...
Foto Galeri /

Beşiktaş’ta, Akaretler olarak bilinen, arnavut kaldırımlarıyla döşeli ve hemen hemen yarıya yakın bir bölümünün her iki tarafı da, XIX. yüzyılın ortalarında, İstanbul’un bitişik düzendeki ilk toplu konutları olarak saray hizmetkarları için inşa edilmiş sıra evleriyle çevrili dik yokuşu tırmanırsanız, Maçka’ya ulaşırsınız.

Hani, Attila İlhan’ın bir şiirinde “ne vakit Maçka’dan geçsem / limanda hep gemiler olurdu” dediği, “ağaçların kuş gibi güldüğü” ve “rüzgarın insanın aklını başından aldığı” Maçka’ya…

Köşedeki, İTÜ’ye ait İşletme Fakültesi’nin önünden sağa dönüp, gök kubbeye yükselen salkım saçak çınar ağaçlarının esintisini tüm bedeninizde duyumsayarak Teşvikiye’ye doğru çıktınız mı, tam Teşvikiye otobüs durağının karşısında, kısa bir süre öncesine kadar, yılların, canlı varlıklar üzerinde olduğu gibi, cansız varlıklar üzerinde de acımasızca hüküm sürdüğü yıpratıcı etkisine karşın, tarihi dokusunu -elinden geldiğince- muhafaza edebilmiş bir görünüm arz eden; son dönemlerde geçirdiği restorasyon çalışmalarından sonra ise, inşa edildiği 1920’lerdeki görkemini, bütün ihtişamıyla, artık, günümüzde de gözler önüne sermeye başlayan, birbirine bitişik dört bloktan oluşmuş, altı katlı “Maçka Palas” adını taşıyan bir binaya rastlarsınız.

Binanın, caddeye bakan köşedeki ilk bloğunun giriş katındaki penceresinin altında, üzeri siyah harflerle kazılı beyaz bir mermer tabaka dikkatinizi çeker: “Ulu Şair Abdülhak Hamid Tarhan 11 yıl oturduğu bu dairede gözlerini kapadı. 13.Nisan.1937, A.H. Derneği”…

Evet; yaşadığı dönemde Türk edebiyatının en büyük şairi sayılan ve “Şair-i Azam” diye anılan, “Makber” şiirinin dev şairi Abdülhak Hamid, işte, bu binada hayata gözlerini yummuştur.

Bir yandan, uzunca bir süre Beşiktaş’ta oturduğunuz için, O’na bu denli yakın olduğunuzu düşünür, sevinirsiniz; öte yandan, O’nun, henüz siz hayatta bile yokken bu dünyadan göçüp gittiğini anımsar, üzülürsünüz.

Bu düşünceler, sizi alır, elinizden tutup, anılar dağarcığınızın loş koridorlarında uzunca bir yolculuğa çıkartarak yıllar öncesine götürür. Birdenbire, sanki bir mucizenin gerçekleştiğine tanık olur, şaşırırsınız.

Önceleri kasetlerle, sonraları CD’lerle giriştikleri teknoloji savaşında yenik düşerek, büyük bir vakurla hayatımızdan sessizce çekilip, bedestenlerdeki saygın yerini alan plakların 45 devirli olanlarından birinin, ilkin, pikapta döndüğünü görür; ardından, lambalı radyodan yükselen hışırtılı sesini işitir gibi olursunuz.

Kısa bir giriş taksiminden sonra, billur gibi bir sesin ruhunuzda yankılandığını hissedersiniz: “Her yer karanlık pür-nur o mevki / Magrip mi yoksa makber mi ya Rab..?”

O vakitler; ne, söylenen kelimelerin ne anlama geldiği; ne, o yükselen billur gibi sesin kimliği; ne de, o musikiye ilham kaynağı olan şiirin şairi hakkında en küçük bir bilgiye dahi sahip olmadığınız halde, küçücük yaşınızla, o olağanüstü sihrin etkisi altına girişiniz, eski bir filmin kareleri gibi flu bir görünümle gözlerinizin önüne geliverince, derin düşüncelere dalarsınız.

Geçmişten sıyrılıp bugüne döndüğünüzde, ancak seneler sonra “magrip”in güneşin batmakta olduğu akşam zamanı; “makber”in Arapça kabr’den kaynaklanan “mezar” anlamına geldiğini; sesin, geçtiğimiz yıllarda yitirdiğimiz Hamiyet Yüceses’e; sözlerinse, o enfes dizelerin yanı sıra, sonu ölümle sonuçlanan trajik bir aşkın ürünü olarak 2352 beyitlik munzam bir yapıt şeklinde kaleme alınan “Makber”in de şairi olan Abdülhak Hamid’e ait olduğunu öğrendiğinizde, çocuk yaşınızdaki aklınızla bir türlü çözümleyemediğiniz sihrin nedenini şimdi daha iyi algılarsınız.

Abdülhak Hamid; 1883’te, Sultan II. Abdülhamid tarafından, Hindistan’a, Bombay başşehbenderi (başkonsolosu) olarak atanır. Yakın arkadaşı Namık Kemal’e yazdığı bir mektupta “O’nu kaybedersem, müebbeden harab ü türab olmak isterim” dediği ilk eşi Fatma Hanım, 1885’te hastalanır.

Aynı yıl, İstanbul’a gemiyle dönerlerken, kendinde daha fazla dayanma gücü bulamayan hasta bedeni, uğradıkları Beyrut’ta hayata veda eder ve orada gömülür. Mezar taşına “Bahar-ı ömründe veremden dar-ı gurbette irtihal etti” diye yazılır. 1859 doğumlu olan Fatma Hanım, öldüğünde sadece 26 yaşındadır.

Mitolojiye meraklı olanlar söylenceyi bilirler… Söylenceye göre, kadın ve erkek, eskiden çift cinsiyetli olarak yaratılmışlar; tek vücutta iki ayrı cinsiyeti birden taşır, kendi kendilerine yeterlermiş.

Gel zaman, git zaman, Olympos Dağı’nın doruklarında yaşayan tanrıları kızdırmışlar. Tanrıların babası ve kralı olarak bilinen Zeus, onları bir kılıç darbesiyle, tam ortalarından ikiye ayırmış. Hermes de, her bir parçaya ayrı bir cinsiyet vererek cezalandırmış onları… İşte, o tarihten beridir, herkes, kendisini tamamlayacak olan diğer yarısının arayışı içinde deliler gibi dolanır dururmuş. Ve insan, ancak, öteki yarısını bulunca gerçek aşkı tadar; katıksız mutluluğa, ancak o zaman ulaşırmış.

Bazılarının, bulabilmek için -belki de yıllarca- çırpınıp bir ömür tükettiği; bazılarının, yaşamları boyunca bulamadığı; bazılarının, bulamayıp da bulduk zannettiği; bazılarınınsa, bulduk zannedip de sonradan yanıldıklarını anladıkları bedenlerinin öteki yarısını, genç sayılabilecek bir yaşta, biricik eşi Fatma Hanım’da bulan, O’nunla gerçek aşkı tadıp, katıksız mutluluğa ulaşan, ancak, ne acıdır ki, O’nu, henüz gençliğinin baharındayken Beyrut’taki mezarın kara topraklarında bırakan Abdülhak Hamid, bu yoğun duygularla, o şehirdeki bir binanın bodrum katına kapanıp ve onu bitirene dek oradan hiç çıkmamacasına, o günlerden bugünlere ulaşan ve önsözünde “Bu kitap bir merhumenin mezarıdır” dediği 2352 beyitlik ünlü “Makber”ini yazar.

Ve tüm bunlar, benliğinize tıpkı bir nakış gibi işlenen siz; artık ne vakit “Her yer karanlık”ın nağmelerini duysanız ve ne vakit Teşvikiye’deki o tarihi binanın önünden geçseniz, bedeniniz, bu büyük şairin kişiliği karşısında saygıyla bir kez daha eğilir, duyduğunuz sevgi bir kat daha artar.


Bora BÜKE
Yapı Kredi Spor Kulübü Derneği
Sosyal Aktiviteler Yöneticisi ve Web Sitesi Editörü

Yazarı Tanıyalım Yazarın Tüm Yazıları Yazarın E-posta Adresi